Moda bizi tokatlamayı sever. Sadelik ve minimalizmden sonra sırada tam tersi bir patlama yaşayacağımız bohem tarz hem giyim kuşamda hem de dekorasyonda sanki moda oluyor.
İçinde yaşamaya tahammül edemeyeceğim ama misafirliğe gittiğimde hoşuma gidecek bu karmakarışık tarz, evlere mutfaklardan girmeye başladı.
Dekorasyonda göz yorgunluğu yaratan bir evde günlerimi geçiremeyeceğim gibi kıyafet olarak baştan aşağı bürünemem ama rengarenk çingene havası estiren parçalara bakmayı seviyorum. Muhtemelen çok sevdiğim bir parçayı; kendi genellikle düz renk, sade parçalarımla kombinleyebilirim. Zaten gençken de desenli yelekler giyip sıra sıra kocaman tahta boncuklu kolyeler mi takmadım, rengarenk bileklikler yüzüklerle elimi kolumu mu bezemedim, tuhaf/etnik ve renkli şapkalar, çantalar mı kullanmadım… Ahh, bir de aynalı hint eteklerimiz, elbiselerimiz vardı…
90’ların sonuna doğru ilk gençliğim…
Bohem tarzın moda olmaya başlamasında bir diğer etken de tabii ki pandemi oldu. Günlük hayatın koşuşturmacasından yoruldukça huzur bulmak için sadeleştirdiğimiz evlerimiz; evde vakit geçirdikçe ve hatta evden çıkamadıkça sadeleşen hayatımıza renk getirmek için, bu sefer de kalabalıklaşmaya başladı. Hobi olsun diye boyama yaptık duvara astık, nakış işledik koltuğa örttük, çocuğumuz fincan boyadı, eşimiz seramik çalıştı derken, aa bir de baktık tarz değişti (burada bizim evimizden bahsetmiyorum).
Bizim için pek bir şeyin değişmediğini rahatlıkla söyleyebilirim çünkü biz zaten ev eksenli bir hayata sahiptik. Açıkçası sıkıldığımızda motora atlayıp ıssız bir yere gitmek ya da yine motorla uzun yolculuklara (çoğunlukla yurt dışına) çıkmak dışında zaten oradan oraya sürüklendiğimiz bir hayatımız yoktu. Dolayısıyla ne hayatımızda ne dekorasyonumuzda henüz sadelikten uzaklaşmadık.
Ama göz alışıyor; markalar, mağazalar bu tarzda ürünler sunmaya başladıkça insan etkisinde kalıyor. Gördüğünüz renkli şirin bir parçayı alıp evinize koymakla başlıyor her şey, sonra bu ona uyar, şu yenisine uyar derken gerisi çorap söküğü gibi geliyor.
Mutfakta bu tarzı daha çok vurgulamanın yolu renkli dolap kapakları, içindeki renkli objeleri sergileyen açık raflar, desenli tekstil ürünleri, tavandan sarkan ya da duvara asılmış aksesuarlardan geçiyor.
Gelelim bu yazının nereden çıktığına…
Normalde Karaca’dan alışveriş yapan bir insanım. Hatta 4 ay kadar önce Karaca Bio Diamond tencere seti sipariş etmiştim, ondan da başka bir yazıda bahsedeceğim. Malum pandemi sonrası canımız mağaza gezmek isteyince internet sitelerine göz atar olduk. Bugün Karaca’nın sitesinde gördüğüm bir koleksiyondan yola çıktım.
Siz de bohem tarza aklı giden, hatta ucundan başlamış insanlardansanız, bu 3rd Culture koleksiyonundaki ürünler hoşunuza gidecek. Desenler tam da Romanya’da birebir gördüğümüz, oranın kendi kültürü olan çingene tarzı eşyalarda kullanılan desenler.
Bu arada ben sadece Karaca’daki bohem tarz 3rd Culture ürünlerinden bahsettim ama 3rd Culture aslında kendi başına bir marka. Zeynep Lale Rende ve Emre Rende kardeşler tarafından 2015’te İstanbul’da; tasarım ve fotoğrafı bir dekorasyon markası altında toplama ve özgün bir görsel kimlik yaratmak isteği ile kurulmuş. Farklı kültürlerin estetik anlayışlarından esinlenen tasarımcıların ilk durağı Afrika olmuş. Hala farklı kültürleri derinlemesine incelemeye ve koleksiyonlarında onlara yer vermeye devam ediyorlar. Mesela benim görür görmez “çingene tarzı bu” diye zıpladığım el boyaması emayeleri, Hindistan’ın kuzeyindeki zanaatkarlara adil ticaret kuralları kapsamında ürettiriyorlar.
Düşündüm de, evde bu şekilde yaşayamam demiştim ama sanırım bu bohem tarz eşyalarla dolu rengarenk bir karavanla bir kaç aylığına göçebe hayatı deneyimlemek isterim. Ruhumda çingene bir taraf olsa gerek…
Siz ne düşünüyorsunuz? Eviniz ne durumda? Hayatınız düzenli mi yoksa daha çok bohem mi yaşıyorsunuz? Karavan hayatı size göre mi? Yazın işte, muhabbet edelim…
