Shantaram ve Dağ Gölgesi / Gregory David Roberts
Motosiklet kullanmak hızın en şiirsel hâlini tecrübe etmek demek. Zarif bir çeviklikle ölümcül bir düşüş arasındaki incecik ayar sizi gerçeklik kavramına biraz daha yaklaştırır. Ve bütün gerçekler gibi içinde bir çarpıntı barındırır.
Shantaram
Gregory David Roberts tarafından yazılmış Shantaram romanını okuduğumda yıl 2011’di. Çok etkilenmiş ve bir gün böyle bir roman yazabilmeyi dilemiştim. Aynı dönemde aynı hissi uyandıran bir diğer roman da Murathan Mungan’ın Şairin Romanı adlı başyapıtıydı. Tabii henüz bu dileğim gerçek olmadı. Ustaların kalemine, yaşanmışlığına ve esas olarak da bilgeliğine erişmek kolay değil. Hatta çıtayı oraya koyunca yazmaya başlayamıyor bile insan. Üstelik, Gregory David Roberts şimdi Dağ Gölgesi adlı eseriyle beni yazarlık konusunda bir daha düşündürdü.
Kendi hikayemi burada kesip kitaptan bahsedeyim.
Özyaşam öyküsünden esinlendiği romanında Gregory David Roberts bir kanun kaçağı olarak geldiği Hindistan’da öfkeli ve yaralı bir savaşçıdan nasıl olup da insanlarla ve dünyayla bir bütün olmaya inanan, aşka ve dostluğa sonuna kadar saygı duyan bir erkeğe, Shantaram’a dönüştüğünü anlatıyor. Hindistan’ın insanın içini dalga dalga kabaran bir sevinçle dolduran muson yağmurlarından da bir dışkı çukuruna dönüşen baraka evlerde geçirilen ölümcül kolera salgını günlerinden de uzun uzun bahsediyor romanda. İnsanın olduğu her yerde var olan “suç” arka planda olsa da yaşama sevinci, iyilik, paylaşmak her sayfada vurgulanıyor.
Shantaram, Tanrı’nın Huzur Bahşettiği (kişi) anlamına geliyor. Bu yerel ismi kitabın baş kahramanı Lin’e Hindistan’lı bir kadın veriyor.
Kitap aynı zamanda Hindistan’a dair mekanlar, kültür ve farklı etnik gruplar hakkında da çok bilgi veriyor. Hindistan’a gitme hayali kuran ya da gidip görmüş ve doyamamış kişiler keyifle okuyacaktır. Ülkede en başta bir turist gibi dolaşan kahramanımızın hikayesi yer yer bir “gezi anıları” kitabına benzemiyor değil.
Gregory David Roberts
Ne kadarının gerçek ne kadarının kurgu olduğunu asla bilemeyeceğimiz kitabın yazarı, 1952 doğumlu bir Avustralyalı. 1980’de Hindistan’a gelmeden önce hapisteymiş. Aslında olaylar eşinden boşanıp eroinman olmasıyla başlamış. Kullandığı uyuşturucuyu finanse etmek içinse dolandırıcılığa başvurmuş. Eylemlerinin insanlar üzerinde yarattığı acıyı azaltmak için sadece yeterli sigortası olan kurumları dolandırırmış. O dönemde üç parçalı takım elbiselerden vazgeçmeyen yazarın takma adı “beyefendi hırsız”mış.
1980 ve 1990 arasında Shantaram’a konu olduğu bilinen hayatı yaşamış. 1990’da Frankfurt’ta yakalanarak cezasının kalanını çekmek için tekrar hapse girmiş ve romanını içerideyken yazdmış. Hatta kendisi, bu sırada tekrar kaçtığını fakat cezasını çekip ailesiyle yeniden bir araya gelmek için kendi ayağıyla parmaklıklar ardına döndüğünü anlatıyor. İçeride kaldığı ve Shantaram’ı yazdığı süre boyunca hapishane personeli yazılarını iki defa imha etmiş.
Kader seni güldürmüyorsa espriyi anlayamadın demektir.
Lin önceleri Bombay’ı yaşamını sürdürmek için yeni bir savaş alanı gibi görüyor. Fakat Lin Shantaram’a dönüşürken şehir de aynı kalmıyor. Yavaşça Shantaram’ın aşkının peşinden koştuğu ve ayrılmayı asla istemeyeceği bir yer oluyor. Bu esnada siz, sayfaları çevirmeye yetişemiyorsunuz.
Yazar maceradan maceraya atlarken kendisi ve dostları defalarca ölümden dönüyor. Üstelik heyecanı düşürmeden bilgelikle, hoşgörüyle dolu Hindistan’ın bütün ışıklarını, renklerini ve kokularını da aktarabiliyor. Öyle ki, kitabı önerdiğim kişilerden bazıları sefalet, pislik ve hastalığın kol gezdiği bölümlerden çokça etkilendiği için okumayı bıraktı. Bence çok şey kaçırdılar çünkü kitap en sonunda ağızda huzur tadı bırakıp “bitmeseydi” dedirtiyor. Hayatta huzura ermek için şükür ve isyan arasındaki dengeyi yakalayabilme konusunda uzunca bir süre düşündürtüyor.
Okumayanlara Shantaram’ı okumalarını şiddetle tavsiye ederim.
Yazarın hayatına dönersek… Cezasının tamamını çekip hapishaneden çıkınca, Shantaram’ı yayınlamış, kızına kavuşmuş ve de bir Prenses ile evlenmiş. Biliyorum, ben de çok şaşırdım, “olmaz böyle şey” dedim. Yazarın şimdiki eşi önceden Karpatların doğusundaki Moldava Krallığının (bugün Romanya sınırları içinde) prenslerinden biriyle evliymiş. Prenses ünvanı da bir kere alınınca boşandıktan sonra bile geri verilmiyor sanırım!
Shantaram bitti Dağ Gölgesi başladı…
Bugün kalkıp 12 sene önce okuduğum kitabı size anlatmamın bir sebebi var tabii. O da: Shantaram’ın devamı Dağ Gölgesi!
Evet yanlış okumadınız, Gregory David Roberts ilk romanda kaldığı yerden başlayarak hikayesinin devamını anlatmış. Yaklaşık 800 sayfalık bir kitap daha olduğunu öğrenince çok sevindim. Son bir haftayı keyifli okuma saatleriyle geçirdim.
Ben yeni okudum ama aslında Dağ Gölgesi ilk kez 2015’te yayınlanmış.
Dağ Gölgesi’ni okumak, içinde felsefik tartışmalar olduğu için Shantaram’dan daha uzun sürdü. Bazen bir cümle için saatlerce durup düşündüm. Yine macera dolu tamam ama… Karakterlerin yoruldukça bilgelerin mağaralarında soluklandıkları ve olgunlaşıp durulmaya başladıkları bir romandı. İlk romanda anlaşılmaz gelen davranışlar hakkında sarsıcı yüzleşmeler yaşandı. Özetle, daha oturaklı bir anlatı olduğunu söyleyebilirim.
Romanda karma yasası bütün karakterler için görevini yerine getirirken, aşkın tarafını tutanlar daima kazandı. Bunu, yazarın gerçekte de aşkı bulmasına (Prenses!) bağlıyorum. Dağ Gölgesi romanında yazarın, özyaşam öyküsünün dışına çokça çıktığını düşünüyorum. Bana bu romanda çok fazla iyilik varmış gibi geldi.
Kitapta neler olduğunu anlatmak isterdim ama daha Shantaram’ı bile okumayanlar vardır. Spoiler vermeden devam edeceğim.
Bu romanda Lin (Shantaram) bir iş gezisinden döndüğünde Hindistan’da suç şebekesinin ve (ne tuhaftır ki!) aynı zamanda halkın güvenliğinin başındaki şirketin el değiştirmesi ile başlayan kaos ortamına düşüyor. Sonrasında bir kaç defa daha el değiştirecek bu mafyatik şirket yüzünden şehirde barikatlar kuruluyor, savaş ortamı oluşuyor. Tabii ki bolca kan, okurken sayfalardan bizim yüzümüze de sıçrıyor, neyse ki en kötü anlarda bizi elimizden tutup sürükleyerek oradan uzaklaştıran bir dostumuz daima çıkıyor. Yazarın kabiliyeti sayesinde Lin ile yaşadığımız özdeşleşme o kadar yüksek ki, bu zorlu anlardan kurtulduğumuzda daha önce arkamızı kollayacak sıkı dostluklar kurduğu için kendisine sık sık teşekkür ediyoruz.
Motorun üzerindeki ilahi anlarda zaman, mekân ve amaçların kekeme akışından kurtulursun. Tekerlekler bir hava nehrinin üzerinde süzülür ve ruh tamamen özgürleşir. Ne korkun kalır ne nefretin. Ne aşkın aşkın ne de kinin. İşte o dakikalar benim gibi vahşilerin zarafete en çok yaklaştığı anlardır.
Shantaram
Motorcu dostu kitap!
Peki Dağ Gölgesi ile ilgili en çok neyi sevdim biliyor musunuz? Bizim Shantaram romanda ve gerçek hayatında sıkı bir motorcu. Motorunu seviyor, onunla konuşuyor, ona kimsenin dokunmasına izin vermiyor. Tıpkı bizim gibi moralinin bozuk olduğu anlarda terapiyi bir motor yolculuğunda buluyor. İlk romanda Bombay’ın kendisi nasıl kitabın karakterlerinden biri ise bu ikinci kitapta da motor aynı durumda.
Size bir iki cümleyle kitaptaki motor muhabbetinden örnekler vermek isterim:
“Motosiklet kullanmak hızın en şiirsel hâlini tecrübe etmek demek. Zarif bir çeviklikle ölümcül bir düşüş arasındaki incecik ayar sizi gerçeklik kavramına biraz daha yaklaştırır. Ve bütün gerçekler gibi içinde bir çarpıntı barındırır. Motorun üzerindeki ilahi anlarda zaman, mekân ve amaçların kekeme akışından kurtulursun. Tekerlekler bir hava nehrinin üzerinde süzülür ve ruh tamamen özgürleşir. Ne korkun kalır ne nefretin. Ne aşkın aşkın ne de kinin. İşte o dakikalar benim gibi vahşilerin zarafete en çok yaklaştığı anlardır.”
“Aklı başında hiçbir insanın muhtemelen asla kalkışmayacağı, kafanız güzelken motor kullanma deneyiminin garip bir yanı vardır. Zaman kaybolur. Khar’dan kilometrelerce uzaktaki Colaba’ya geldiğimde yolculuğun tek bir anını bile hatırlamıyordum. Asıl hedefiniz yolun ta kendisidir lafı doğruysa, hedefime hiç varmamışım demekti.”
“Dağa çıkan orman yolunda, yanından geçtiğimiz genç ağaçların yumuşak yaprakları yüzlerimizi okşuyor, her dönemeçte aralarından masmavi ufuk görünüyordu. Kayalıklara tüneyen maymunlar bizi suçlayan gözlerle izliyordu. Bir karga sürüsü ürkütücü çığlıklarıyla tepemizde turluyor, ağaç kütüklerinde kertenkeleler dolanıyordu. Biz motorda, Randall ve diğerleri arabadaydı. Uzaktaki tabiat parkından vahşi bir kaplanın homurtusu geldiğinde dalların arasından renkli kuşlar havalandı. Sürü halinde bizi izlediler ve dağdaki otoparka vardığımızda dağıldılar.
Motorla arabayı büfenin arkasına park ettik. Büfeciye onlara göz kulak olması için küçük bir servet ödedik. Ayrıca ona iki günde bir motoruma bakmaya geleceğimi ve onu istediğim gibi bulmazsam kulağını çekeceğimi söyledim. Arabayı dert etmiyordum. O başının çaresine bakacak kadar büyüktü.”
SHANTARAM’IN DİZİSİ / FİLMİ
Motorcunun yüzünü güldürecek daha pek çok anekdot dolu olan Dağ Gölgesi’ni okumanızı tavsiye ederken sıkı durun hemen bir bomba daha patlatıyorum:
İlk roman Shantaram’ın dizisi varmış!
Evet yanlış duymadınız, bu yazıyı bitirdikten sonra izlemeye koşacağım diziyi, sizin için eklediğim görselleri ararken keşfettim. Maalesef ülkemizde yasal olan platformlardan birinde yayınlanmadığı için Türkçe altyazılısını bulabileceğimi zannetmiyorum.
2022 yapımı, henüz tek sezonu olan dizi 12 bölümden oluşuyor ve şimdilik sadece Apple TV+’tan izlenebiliyor. Kitabın ne kadarını kapsadığını ve anlatım dilinin kitaptaki kadar etkileyici olup olmadığını deli gibi merak ediyorum.
Gregory David Roberts aslında romanına bir film senaryosu yazmış. Sonra ne olmuşsa olmuş, olay diziye dönmüş.
Yazar başka neler yapıyor?
Yazarın üçüncü kitabı kurgu olmayan bir eser. 2022 yılında The Spiritual Path adıyla çıkmış. Henüz Türkçe’ye çevrilmemiş.
Aynı zamanda müzik ile de uğraşan yazarımızın 3 tane albümü var. Bu albümler Shantaram ve Dağ Gölgesi’ni okuyanlara tanıdık gelecek isimler taşıyor.
Sizi diğer kitap yorumlarımız için buraya davet ediyoruz. Bir an önce Shantaram ve Dağ Gölgesi’ni okumaya başlamak için de buraya davetlisiniz.
Keyifli okumalar…
Kitapları öyle güzel anlatmışsınız ki, motora dair hiç ilgim ve bilgim olmasa da, ikisini de hemen alıp okumak istiyorum. Teşekkürler…