Günce

Gül Çocuk

Yazmam gereken çok şey var aslında. Tamamlanmamış yazılarım, duygu dünyam, onlarca yeni çıkan motosiklet modeli, yapmam gereken kullanıcı yorum çekimleri, okumam gereken konular.
Yani çok birikti.
Ama yaşamaktan, yazmaya fırsat bulamıyorum.
Yaşadığım anda yazamıyor oluşumdan dolayı da rahatsızım.

Zaman geçtikçe, hafızama yenik düşeceğimi biliyorum. Oysa yaşadığım anda neler hissettiğimi tam olarak aktarabilmek istiyorum. Ki benzerini yaşadığınızda, ne yaşadığınızın siz de farkında olun.
Yoksa, siz de yenik düşeceksiniz zamana.
En önce, hissettikleriniz silinecek.

Gül Çocuk

Bu kadar yılın ardından ilk kez üzerine düşündüm mesela. Yazmazsam unutacağım.
Öncesinde, sadece tesadüf olarak değerlendirdiğim bir konuydu. Bugün geldiğim noktada, bir şekilde hayatıma girenlerin ve yakınlık hissedenlerin sanki paylaşmak istedikleri bir şey var gibi geliyor. Sorsam dökülecekler gibi. Hatta, dökülmek için sormamı bekliyorlar gibi.
Anlayacağımı hissettikleri için gibi.
Sanki.

Yanılmıyorum. Ama sormuyorum da.
Çoğu ile kendi kriterlerime göre o kadar yakınlaşmış değilim.
Hasan Hoca olsa beklemez sorardı ama. Çoğu kişinin tepkisinden, onun bu davranışının “fazla” bulunduğunu biliyoruz. Belki bir gün sorarım da, ama şimdi değil.

Neyin içine düştüğünü, nelerle mücadele ettiğini bilmediğim, ama mücadelesini gördüğüm en az 4-5 kişi var etrafımda. Kimi bir mesajla, kimi bakışıyla, kimi sarılmasıyla, bir dokunuşuyla anlatıyor derdini.
Ben iç dünyamda yaşadığım için sıkıntı veren konuları, genelde hep sonradan dökülen oldum.

Bazen ikilemde kaldığım dönemler de olmuyor değil.
“İnsan, insanın zehirini alır.” da mantıklı geliyor, “Derman bulamayacağın kapıya, dert anlatma” da. Denge işi yani yine. Biraz anlatıyor, bazen susuyorsun.

Herkes bir değil tabii. Bugün sıcak bir sarılma karşıladı mesela beni. Ama “Hoşgeldin abi” derken, beni karşılamadı da, başını omzuma koyup dert anlattı sanki.
Sanki “Sen, anlarsın” dercesine.
Daha önce tokalaşmadan öteye gitmeyen selamlaşmalarımız olduğu için, değişik geldi. İlk başta anlayamadım da.

Öğle saatlerinde bir mesaj. Demedi ama, “Ben iyiyim” dedi. “Bırakma, sen de iyi olacaksın. Bana bak.” dedi. “Yalnız değilsin” dedi. Onunla çok konuşmuyoruz. Ama anladığımı biliyor, anladığını biliyorum.
Pazarda denk gelip de, bir kenara ilişip çay-simit-peynir eşliğinde hayatını konuşabiliyorsan, alacağın bir kilo domates fazla gelip, onun torbasından 3 tanesini kendi poşetine atabiliyorsan seni anlıyor olmalı değil mi? (İki tanesi duruyor dolapta, hala, bir hafta sonra)
Beraber yumuşak peynir alıp da sen ağlamadan durabiliyorsan, belki de alıyor zehirini.
Tamam kadın dayanışması da çok güçlü ama, anlatınca anlıyor derdini.
İstemeye istemeye de olsa, hakkını da teslim ediyor belki.

Hangisi daha iyi karar vermekte zorlanıyorum bazen.
Bu kadar “Sam” fazla mı geliyor? derken; uzaklaştığım anda, fiziksel olarak büyük hasar alabileceğim bir durumdan kıl payı kurtulup doğru yolda olduğumu hissediyorum.

Bir de, bir fotoğraf. Hayatın ona getireceği zorluğun farkında olmadan gülüyor. O beni tanımıyor da. Ama ben onu tanıyorum.  Şimdilik nasıl zorlu bir hayatı olacağından habersiz, gülüyor.
Ama öğrenecek. Tüm güzel temennilere rağmen öğrenecek.
“Bahtı güzel olsun evlatlarımızın” temennisine rağmen, bizzat kendi anne babası tarafından yaşatılacak ona da. Şimdilik habersiz.
Şimdilik gülüyor.
Gül çocuk.


Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Yorum yaz | Görüntüle

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu

Dengeliyorum sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin

Reklam Engelleyici Algılandı

Bağımsız yazı/yorumlarımıza destek vermek için lütfen sitemize özel devre dışı bırakınız. Reklam gelirleri; domain/sunucu giderleri için kullanılmaktadır.