Kişisel gelişim

Tekrar merhaba, hoş geldin! Sam

Yazmaya başlamak için ilk önce kafayı toparlamak gerekiyor. Ama gündelik telaşlar arasına bir de dertlerinizi eklediğinizde bu hiç kolay değil.
Yani benim için öyle. Bu yazıyı okuyan/okuyacak çoğu kişi için de öyle olduğunu sanıyorum.

Soğuk ama alışıyor musun?

Kafandan türlü düşünceler geçerken, konuşmak istediğin başka konular ve olmak istediğin başka yerler varken; hepsini bir kenara bırakıp önündeki beyaz sayfa ile karşılıklı sohbet etmek ilk anda çok da çekici gelmiyor. Evet, tek taraflı değil. Karşılıklı.
Çok mu? Hiç çekici gelmiyor. İç çekici geliyor.
Yazmak; farklı bir ruh halinde olduğunda, yapmak isteyeceğin şeyler listesinde en başta gelecek bir konu değil. Anlatacak bir derdin, söyleyecek bir sözün varsa yazıyorsun.

Neden

Düşündüklerin için en fazla kısa notlar alabileceğin kadar hızlı akan bir dünyada, biraz da meydan okuyan bir tavır. Hatta ilk anda kendinle gurur duyabileceğin kahramanca bir yaklaşım gibi.
Zamanla bir kaçış noktası, ya da zamandan. Yüzünü yaklaştırıp daha fazla nefes almaya uğraştığın; kelimeler, cümleler arasında ufak da olsa kendi keşfin bir delik.
Zamanla sığınak, yaşadığından uzak.
Zorlarsan mezar. Önce unuttuklarına, sonra unutmak istediklerine, sonra unutturmak istediklerine.
En son deli ile dâhi arasında gidip gelen kendine bile.
Biraz zorlayınca ne kadar farklı bir noktaya gidebiliyor değil mi?
Fazla sert olduğunu düşünenler bir kere daha düşünsün. Yazmak, düşünsel bir eylem.
Düşüncelerinin seni taşıyacağı noktayı önceden bilemezsin. Sadece iyi olmasını beklersin.

Bu kadar uçlarda dolaşmaya gerek yok tabii. Gerçekte olan zamanı yavaşlatma isteği. Ve günümüzün popüler tabiri ile “anda kalmak” la ilgili. İpin ucunun kaçtığı noktada, şöyle bir silkelenip neler olduğunun farkına varma gayreti. Ama yazının içinde, ama dışarıda hayatın içinde. Ya da yazarken geçirdiğin zamanın içinde.

Denge

Bu arada ufak bir parantez açayım. Dengeliyorum adının zamanla bana bu kadar etki edeceğini düşünmemiştim. Ya da bugün olduğu kadar farkında değildim.
Motosiklette geri dönüşler anında yapılıyor. Yanlış da yapsan, doğru da; yaptığına anlık olarak karşılık alıyorsun. Belirsiz ve sonradan ne olacağını göreceğin, neyin doğru neyin yanlış olduğuna dair ortalarda dolanan türlü fikir parçacıkları yok. Bunları derleyip, toparlayıp, sonra kategorilere de ayırman gerekmiyor. Ne yaptığını biliyorsun, nasıl yapacağını biliyorsun, ne sonuç alacağını biliyorsun. Bu anlamda daha “gerçek” belki de.
Hayat gibi değil yani.
Kantarın topuzu kaçtığında, yönü belli ama sonunun nereye varacağını bilemiyorsun.
Bugün terazi ile işler daha rahat görünüyor. Hatta bir teraziye sahip olmanız da gerekmiyor. Bir yerlerde sizin adınıza tartıp, söylüyorlar. Bu kadar rahat. Ama hayatında kantar görmemiş kişinin ağırlık tartmaya çalışmasını bir kere görseniz bir daha unutmazsınız.
Buluştukları ve ayrıldıkları noktaların tamamıyla, sitenin/blogun adını her geçen gün daha da seviyorum. Dedim ya bu kadar farkında değildim.
Parantez açık kalsın.

Haydi hep birlikte, üç deyince

Popüler şeyler her zaman biraz mesafe ile yaklaştığım şeyler oldu. Popüler olan ne varsa zamanla gerçek anlamından koparıldı. Ya üzerinde konuşmaya dahi değmeyecek gibi yüz buruşturuldu, ya da birileri elinde oyuncak oldu. Hatta alındı, satıldı, atıldı, unutuldu.
Bu yazının bulunduğu “kişisel gelişim” kategorisi bile, “başlık olarak” öyle mesela. İnsanları toplayıp bir sepete koyuyorsun ve renklerine bakmadan aynı makinenin çarklarına teslim ediyorsun.
Artık, ne çıkarsa, nasıl çıkarsa bahtına.
Kategorize etmeden, kalıplara sokmadan herkes kendi yaşadığını anlatırsa, üzerine konuşacak bir şeyimiz olur. Ya da istersen bir yenisi olarak aynı kitabı binlerce değişik başlık adı altında okuyanlar arasına katılırsın. Ezberle sadece sınav geçiliyor, hayat geçirilmiyor.

“Buyur Bakalım”

Onun için anda kalmakla ilgili kendi tanımım var. “Sentis ad Medullis
Yeri geldiğinde kısaltma olarak ” Sam ” derim belki ama tanımlamaya gerek yok. Herkes kendi renginde anlamakta serbest.
İsteyen Sam amcayı düşünsün, isteyen Sam ablayı.

Yazmaya başlamak
Yazmaya başlamak – Hoş geldin Sam

Ama, en azından fark etmeyenler için nedenini açıklayabilirim. Anda kalmak; tırnak içine almadığımda, anlatmak istediğimle ilgili en ufak bir fikir bile vermiyor.
Sam öyle değil. Adı geçmese de hep buralarda.
Burada, bu beyaz sayfaların arasında.

Bu yazıya başladığımda bulunduğum nokta tam da yukarıdaki gibiydi. Onun için geri dönüp benzer bir ruh halinde ne yaptığıma baktım. Eylül 2020’de ilk cümlem durumu açıklıyor.

Kafamı toparlayıp da yazmaya başlamak zor

Hem o gün yardım etti bana, hem de bugün. Kendi yarınıma yazılmış bir mesaj gibi.
Bir de son cümle var bu yazıya başlamamı sağlayan.

Nasıl başlayacağınızı tam olarak bilemiyorsanız, zaman içerisinde her şeyin iyiye gideceğini bilmek durumu kolaylaştıracaktır.

Hoş geldin! Sam
Buyur bakalım.


Yazıyı yayınladıktan sonra paylaşımlar için Facebook ‘a giriş yaptığımda farkettim. Farklı bir açıdan da olsa
Shantaram ve Dağ Gölgesi ‘nde de aynı gerçeklik vurgusu yapılmış. Ben aslında bu kısa alıntıyı okurken daha çok “şiirsel”liğe odaklanmıştım.


Motosiklet kullanmak hızın en şiirsel hâlini tecrübe etmek demek.
Zarif bir çeviklikle ölümcül bir düşüş arasındaki incecik ayar sizi gerçeklik kavramına biraz daha yaklaştırır. Ve bütün gerçekler gibi içinde bir çarpıntı barındırır.
Motorun üzerindeki o ilahi anlarda zaman, mekân ve amaçların kekeme akışından kurtulursun. Tekerler bir hava nehrinin üzerinde süzülür ve ruh tamamen özgürleşir. Ne korkun kalır ne nefretin. Ne aşkın ne de kinin.
İşte o dakikalar benim gibi vahşilerin zarafete en çok yaklaştığı anlardır.

Shantaram
Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Yorum yaz | Görüntüle

Başa dön tuşu

Dengeliyorum sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et