Barajların Doluluk Oranı Alarmda!
Barajların doluluk oranı hakkında yazmaya bir aydan daha uzun bir zaman önce başladım (o zaman doluluklar %25 civarında seyrediyordu) ama konu canımı o kadar sıkıyordu ki, bir türlü elim varıp tamamlayamadım. Hep bir umut, belki düzelir, dedim. Bugün ise, kaçacak yerim kalmadı.
Sonbaharın yağmursuz geçmesi ve kışın da, mevsim normallerinin altındaki seviyede yağışla başlaması (öyle de devam ediyor); 2021’de özellikle yaz aylarında su sıkıntısı çekeceğimizi gösteriyor. Tam da pandemi zamanı, barajların doluluk oranı böyle düşük olunca, yazın ne yapacağız? Bir müddet, aşıya ve yaza kadar pandeminin etkisini yitireceğine inandım ama Sinovac’ın faz-3 çalışmalarının hala açıklanmamış oluşu ile ona dair de ümidim kalmadı. Zaten sonuçlar iyi gelse bile malum, bu aşılarla ülkemizde sadece 25 milyon kişi aşılanmış olabilecek. Öyleyse kuraklık ve pandemi ile aynı anda mücadele etmek zorunda kalacağımız, artık neredeyse kesinleşti…
İklim değişikliğinin önüne geçmek ve su tasarrufu için yapılması gereken yüzlerce şey var(dı). Fakat bunları yapmadık/yapmadılar. Kuraklık geldi çattı… Peki şimdi ne yapacağız? Musluktan sular akmazken nasıl olacak bu hijyen işleri?
Hijyen için su ve sabundan başka çözümler bulmamız gerekecek, muhtemelen bunun için yeni ürünler de çıkacaktır ama mevcuttaki ürünlerden hangileri susuzlukta daha çok rağbet görecek, bakalım…
El dezenfektanı ve kolonya bir kez daha tavan yapacak. Muhtemelen el yıkamak sorun haline gelince dışarıda daha çok eldiven kullanacağız.
Banyo yapmak kısıtlanınca, deodorantlar, kuru şampuanlar ve cilt temizleme mendilleri daha çok satılacak.
Barajların doluluk oranı daha da düştüğünde musluktan gelen dip suyu her ne kadar arıtılarak gelse de eskisi kadar temiz/berrak olmayabileceği için, hatta belki bir yerlerden tankerlerle getirtilecek suların temizliği şüpheli olacağı için, su arıtma cihazları önemli olacak. Tabii ki öncelikle müstakil evlerde su depoları ve o su depolarını doldurmak için tankerle su taşıyan (nereden bulacaklarsa artık) firmalar da belirecek.
Meyve ve sebzelerin yıkanmadan temizlenmesi, pestisit kalıntılarından, bakteri ve virüslerden arındırılması için bir takım sıvılar veya en kötü ihtimalle beyaz sirke (işe yararlığı şüpheli) kullanımımız artacak.
Daha önce şu yazımda bahsettiğim tarzda, ultraviyole ışınlarla temizlik yapan, tipi mikrodalga fırınlara benzeyen cihazlar (artık pek çok markada var) farklı ebatlarda ve farklı kullanım alanlarında evlerimizde yer alacak. Telefon ve anahtar temizleyecek kadar küçük olanlarından giysilerimizi temizlemeye yarayacak kadar büyük olanları, belki de sokakta para atılarak çalıştırılan formlarda dükkanların önünde bulundurulacak (bir zamanların telefon şarjları gibi).
Susuz yıkama yapan yani sıcaklık ile hijyen sağlayan aynı zamanda havalandırma yaparak kötü kokulardan arındıran çamaşır/çamaşır kurutma makinelerinin satışları patlama yapacak. (Yine bu yazımda ve şu yazımda bahsetmiştim, artık her marka üretmeye başladı)
Sıcaklarla duş bile alamadan baş etmek zor olacağından, üstelik kışı böyle geçen senenin yazı Allah bilir ne kadar sıcak geçeceğinden, klima satışlarında her yaz olduğundan kat be kat fazla patlama olacak.
Bu arada elbette barajların doluluk oranı düşük demek; “yağmur yağmamış, kuraklık var” demek olduğu için, tarım ve hayvancılığın da kötü etkilenmesi demek. Muhtemelen, gıda fiyatları, un ve ekmek dahil olmak üzere son derece artacak ve bir takım lanet olasıca stokçular bu durumu kullanıp insanları daha da zor durumda bırakacaklar. Bu arada zaten yarısından fazlasını ithal olarak tükettiğimiz gıdaların tamamına yakını ithal hale gelecek. Vitamin hapları belki de meyve ve sebze tüketmekten daha ucuz olacak.
Mutfakta yemek yapmak ve bulaşıklar problem olacağı için hazır gıda ve kullan-at ürünler (plastik tabak-çatal-kaşık v.b.) daha çok tüketilecek. Kağıt havlu ve kendinden deterjanlı temizlik bezleri belki marketlerdeki raflarda bile kalmayacak. Yüzeylerde hijyen sağlayan ve durulanmayan bazı sıvıları sık sık kullanacak, çeşitli alerjik hastalıkları ve kanseri tetikleyeceğiz.
Bütün bu ürünlerin ve onca enerjinin tüketimi, çevresel yıkımı daha da hızlandıracağı için bir müddet sonra ciddi göçler başlayacak. Hatta bu yaz bile büyük şehirlerden daha küçük şehirlere ve köylere gidiş sık görülecek. Taa ki biz her yeri kurutana kadar, bir sirkülasyon olacak… Bu esnada yetersiz beslenme, düşen bağışıklık sistemleri, yetersiz hijyen, kanserojen ürünler, artacak hava kirliliği ile bir takım hastalıklar çoğalacak hatta belki yeni hastalıklar ortaya çıkacak ve nüfus biraz azalacak. İnsanlık bir noktada gidişatı eskiye çevirebilecek mi bilemiyorum…
Bu arada, merak edenlere:
Barajların doluluk oranı anlık olarak takip edilebiliyor:
Barajların doluluk oranı İstanbul için buradan takip edebiliyor…
İzmir’de barajların doluluk oranı için buraya…
Ankara’daki barajların doluluk oranı için de buraya tıklayabilirsiniz…
Bütün bu karamsar (ama gerçekçi) tablonun altında, kendi payınızı ölçmeniz için de; internette denk geldiğim (belki siz de görmüşsünüzdür) minik bir bilgi bırakmak istiyorum:
Sadece bir kg. dana eti üretilmesi için 15415lt. su harcanıyor.
Koyun/kuzu eti için 10412lt. ve tavuk eti için 4325lt.
1 litre süt için ise 1000-2000 litre arası su gerek.
1 portakal için 50, 1 kilo buğday için 1300, 1kg. domates için 180 litre su kullanılıyor.
1kg. pamuk için 10800 litre su tüketilip, bu kadar pamuktan tek bir kot pantolon ya da 4 adet tişört üretiliyor (bunların ipliğe dönüştürülmesi, boyanması v.s. kısımları ise daha da korkunç bir enerji ve su tüketimine neden oluyor).
1 sayfa kağıt için 10lt., 1 litre benzin için 11bin litre, 500ml. pet şişe suyu için ise 5,5 litre suya ihtiyaç duyuluyor.
Son olarak; ben bu iklim değişikliği ve su kıtlığı konusunda aslında çok doluyum ama fazla duygusal yazmamaya çalıştım. Öfke ve üzüntüyü bir arada yaşıyorum. Siz duygularınızı yorumlarda paylaşırsanız çok sevinirim ve belki kendimi daha az yalnız hissederim. Aniden bir yağmurun bastırması ve günlerce sindire sindire yağması dileğiyle…