O günleri bir daha görecek miyiz?
Kahrolasıca pandemi!
Bu bir isyan yazısı!
Pandemi yüzünden çok özlediğim ve çok bunaltan şeyler var…
Küfürlü yazmasam da, bilin ki işbu yazı yazılırken, yazar, içinden dümdüz gitmektedir. Konu pandemidir. Özne, pandemi çıkaranlar ve yaymaya devam edenlerdir. Öfke, herkes aynı anda 15 gün evinde dursa ya da herkes maske taksa, damlacık yoluyla bulaşan bu virüs zapt-ı rapta alınacakken; bizim şu yüzyılın insanları olarak bu kadar basit bir şeyi başaramamamızadır.
100 yıl sonra bize gülecekler (XY bu noktada, “50 bile yeter gülmeleri için” diyor). Dış ortamda belli bir süre içinde kendiliğinden yok olabilen bir virüsle baş edemememiz şaka gibi değil mi? Aslında baş edemediğimiz virüs değil, cahillik, bencillik, ahlaksızlık ve lanet olasıca politikalar. Hâlâ sokaktan geçerken öksürüp kaldırıma balgam çıkaran insanlar var (YUH!). “Bir kadın, maskesiz gezenleri balkondan tüfeğiyle tek tek avlıyormuş” diye bir haber okursanız; bilin ki o benim.
Yer yer sakin olmaya çalışıyorum. Allah sabır versin ve yardımcıları olsun, insanlar pandemi yüzünden ailelerinden bireyleri kaybettiler, işlerini kaybettiler. Şükret kızım halimize, diyorum. Sonra XY ile de konuşuyoruz. Bu şekilde yaşayınca hayatın anlamı da kalmıyor ki. Yani ot bile bizden çok güneş-rüzgar-yağmur alıyor. Bizse fanusun içine tıkılmışız.
PANDEMİ ÖNCESİNİ
Özledim Anlıyor Musunuz? ÖZLEDİM!
Ben uzun yolculuklara çıkmayı özledim. Eşya toplamayı, hangi gün hangi şehirde / hangi otelde kalacağımızı planlamayı özledim.
Pandemi öncesindeki normal hayatımızda olduğu gibi “Maskeyi taktık mı, apartman kapısı açmak için kağıt peçete aldık mı, çantada dezenfektan+eldiven var mı?” diye düşünmeden, evden öylece yürüyüp çıkabilmeyi özledim.
Yollarda benzinliklerde durup rahatça kahve içip tuvalete girebilmeyi özledim.
Bırakın kaldırıma oturmayı falan, parktaki banka bile, “bizden önce oturanda virüs var mıdır?” diye düşünmeden oturabilme özgürlüğünü özledim.
Genelde o esnada zibilyon tane küfür ediyor olsam da sınır kapılarında beklemeyi bile özledim.
Yeni bir şehre ilk kez girerken duyduğum heyecanı özledim.
Gittiğimiz şehri keşfetmek için ilk andan itibaren yemeyi içmeyi unutarak, başımıza güneş mi geçmiş, soğuktan parmaklarımızı mı hissetmez olmuşuz ya da ayaklarımızın altı su mu toplamış umursamadan; icabında günde 20 kilometreden fazla yol yürüyerek deli danalar gibi gezmeyi özledim. Tabii ki bu esnada karşıdan gelen maskesiz biri var mı diye düşünmeden, insanlar varsa yolun karşısına geçmeye gerek duymadan yürümeyi…
Otel odalarını özledim. Zaman zaman evimizden daha temiz ve lüks yerlere, zaman zaman da gerçekten pis ve berbat odalara denk gelmeyi ve daha o anda; döndükten sonra en kötü odaların bile güzel birer anı olacağını bilmeyi özledim.
Gittiğimiz yerde yeni insanlarla tanışmayı özledim. Bazen yolda rastladığımız insanlar, bazen de bölgenin kendi halkı ile tanışıp sohbet etmenin güzelliğini…
Otel kahvaltılarını özledim. Kimi zaman gözümüzden daha uyku akarken erkenden kalkıp birer kahve içip yola düşmeyi, kimi zaman da deniz kenarında küçük bir pansiyonun salaş kahvaltısını…
Dışardan aldığımız bir yiyeceği eve gelip fırınlamadan yiyebilmeyi özledim. Hatta dışarda oturup yemek yemeyi, yemek yemeyi de geçtim basitçe bir şeyler içebilmeyi, birilerinin bana bir şeyler servis etmesini (sunmasını) özledim.
Dondurma alıp sokakta yiyebilmeyi özledim…
Pandemi sağ olsun (yok yaa ne sağ olacak, yansın bitsin kül olsun), bu sene bir kere bile yiyemedik de…
Tiyatro, konser gibi etkinliklerde canlı performanslar izlemeyi ve doya doya alkışlamayı özledim.
Festivalleri özledim (tam Corona Pazarı). Sosyalleşmeyi özledim (pandemi bana göz kırpıyor).
Daha önce güzel peynir arayışlarımızdan bahsettiğim yazımda da dediğim gibi, pazardan bir şeyleri tadarak almayı özledim.
Marketten gelen her şeyi yıkamak zorunda kalmadığımız o muhteşem günleri özledim. Meğer eskiden hayat ne kadar kolaymış…
Gördüğüm bütün köpekleri “pis midir temiz midir, nerelerde gezmiştir, sonrasında ellerimi yıkayacak yerim olur mu?” diye düşünmeden sevebilmeyi özledim. Sabunlu mendille elimi silerdim, biterdi giderdi… Şimdi en az 30 saniye, üstüne bir de kolonya…
En çok da en sevdiğim insanlarla daha çok görüşebilmeyi, görüştüğümüz zamanlarda da doya doya sarılabilmeyi özledim.
Evet sanırım bunalmış biçimde başladığım bu yazıyı eski fotoğraflara bakmış, iyice gaza gelmiş, daha da bunalmış olarak bitiriyorum. Biraz kendime işkence etmiş olabilirim eski güzel günlere bakıp bakıp. Sosyal medyada bir kadın vardı, marketten gelenleri yıkarken “Allahım ben sana ne ettim, karınca yuvalarına kızgın şişler mi soktum?” diye figan ediyordu (videoyu bulursam eklerim) . Şu an o durumdayım. Gelmeyin üstüme. Bir cinnet her şeyi halleder, söylemedi demeyin…
XY olmasa, bir noktada “Yeter! Ne olacaksa olsun artık!” deyip fıttırabilirdim. Çünkü bazen en yakın çay bahçesine gidip bütün insanlara sıradan sarılıp öpmek istiyorum. Pandemisinin deee… izolasyonunun daaa….
Neyse, kalın sağlıcakla…
Güncelleme 11 Mart 2022 by dengeliyorum