Gdansk -2 (Mariacka Caddesi)
Mariacka Caddesi’nden bahsetmeden önce bir hatırlatma:
Birinci bölümde: Polonya sokak lezzetlerinden, İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıcından,1980 yılından itibaren doğu bloğunun çöküşünü doğuran olaylar zincirinin başladığı tersaneden bahsetmiştim.
“Gdansk eski kent merkezinin temelini Kanal boyu ve kanal boyuna açılan paralel iki önemli cadde oluşturuyor” demiştim ve Kanal boyunu anlatmış, hatta kanalda yapılan gezilerden bahsetmiştim.
Bu bölümde kanala açılan iki önemli caddeden birini anlatacağım.
Polonya dahilindeki en güzel cadde: Mariacka
Bu cadde, amber (kehribar) satıcıları, şık kafeleri, tarihi dokusu, sokak müzisyenleriyle turistlerin ve fotoğrafçıların en çok tercih ettiği cadde. Aslında darlığı ve kısalığı ile daha çok bir sokak gibi.
Mariacka Caddesi’nin bizim için de önemi gerçekten büyük, çünkü Gdansk’ta geçirdiğimiz 4 gün boyunca kaldığımız ev buradaydı.
Yukarıdaki fotoğrafta çerçeve gibi gördüğünüz Mariacka (St. Mary) kapısı, caddenin Motlawa Nehri-kanal boyundaki tarafı. Caddenin diğer ucunda da (tam karşıda) yine Mariacka Kilisesi bulunuyor.
Tarihi doku ve mimari
2. Dünya savaşı sırasında kapısından kilisesine, aradaki binalarıyla neredeyse tamamen yıkılan bu sokak; neyse ki savaştan sonra yeniden inşa edilmiş.
Eski fotoğraflar, çizimler ve tüm tanıklıklara başvurulmuş. Kentin diğer sokaklarındaki binaların aksine, yeniden inşa sırasında yeni malzeme kullanılmamış ve yıkıntılar arasında aranılıp bulunan orijinal parçalar kullanılmış.
Sokağın karakteristik özelliklerinden birisi, binaların üçgen biçimli gösterişli çatılarındaki, ön basamaklarındaki ve korkuluklarındaki zarif detaylar. Diğeri de oluklarda biriken suyu tahliye etmek amacıyla kullanılan mitolojinin gotik elemanları gargoyleler (gargoil). Gargoyleler inanışa göre; gündüzleri taşlaşan, geceleri ise canlanan mitolojik varlıklar.
Orta Çağ Avrupa’sının yontuları ve Gargoylelerinin sembolik anlamları hakkında, yazılanlar ışığında sınırlı bilgilere sahibiz. Tüm ürpertici sessizliği ile köşelerde, balkon altlarında, sütun diplerinde saklanarak bekleyen Gargoyle heykeller, yapıları yağmur sularının yanı sıra kötü ruhlardan da korumaktadır.
Aysun ALTUNÖZ YONUK • Mimarinin Efendi ve Köleleri: Gargoyle Heykeller
Var olduğu sürece pek çok yazar ve ressama ilham vermiş, bir çok filmin de mekanı olmuş Mariacka Caddesi’nin, bir zamanlar zengin tüccarların ve kuyumcuların yaşadığı süslü evleri ve granit parke taşlarından kalanlar hala görülmeye değer. Bugün ise evler genellikle turistlere (bizim gibi) ya da geçici olarak Gdansk’a yerleşmiş öğrenci/sanatçı kimselere kiralanıyor ya da sokakta yer alan amber mağazalarının atölyeleri olarak kullanılıyor.
Polonya bir amber cenneti
Baltık Denizinin altında oluşumu 44 milyon yıl öncesine dayanan dünya üzerindeki bilinen en büyük kehribar yatakları bulunuyor.
Milyonlarca yıl önce, bölgeyi boydan boya kaplayan yoğun çam ormanlarının ürettiği reçine parçalarının; ağaçların kendi parçaları, hatta bazen bu reçine içine hapsolmuş eklembacaklı ve mikroorganizmalar ile birlikte, akarsular ve sellerin etkisiyle denize taşınması, amberin ortaya çıkışının ilk basamağıdır. Zamanla çökelip deniz tabanına gömülen reçine tabakaları, milyonlarca yıl boyunca uygun basınç ve sıcaklık koşulları altında fosilleşip farklı renk ve şeffaflıklardaki, içinde hava kabarcıkları ya da başka organizmalara ait fosil parçalarını da içerebilen aslında kendisi de bir fosil olan amberi oluşturur. 44 milyon yıl öncesinden bugüne bu kadar yoğun biçimde amber gelmiş olması bizlere, o dönemde iklimde aşırı sıcaklık artışı olduğunu ve ağaçların çok fazla reçine salgıladığını gösterir.
Amber (kehribar) konusunu anlatırken buradan sonra kendi Polonya seyahat notlarımı defterimden aynen alıntılayacağım.
“Baltık Denizi kenarındaki tüm şehirler gibi, bu şehir de bir amber cenneti. Amberin Lehçe söylenişi Bursztin (burştin). Gümüş ve amber satan dükkanlar (gümüşçüler), altın ve amber satan dükkanlar (altıncılar)… Ekonomi bunun üzerine dönüyor.
Gdansk’ta eski kentte 300 tane amber mağazası varsa, bunların 50-60 tanesi bizim sokakta. İrili ufaklı bütün dükkanlar amber satıyor. Hatta seyyar satıcılar da amber ya da amberli eşyalar satıyor. Anahtarlıklar, panolar, magnetler, kartpostallara bile amber parçaları yapıştırmışlar.
(dilerseniz takı, kolye, küpe v.s. gibi daha çok kadınları ilgilendiren bu kısmı atlayabilirsiniz, sayfanın biraz altında tekrar kentte dolaşmaya devam edeceğiz)
Buradan bana; boynumdan çıkarmak bile istemediğim bir kolye, aşık olduğum bir bileklik ve gül şeklinde oyulmuş muhteşem küpeler aldık. Şu anda tam hatırlamıyorum ama yaklaşık 500-tl verdik bunlara. Belki 600 de olabilir. Benim için çok özel ve anlamlılar. Kehribar, lise yıllarımda Kapalıçarşı Cevahir Bedesten’e gittiğim ve binlercesini özel aydınlatmalar altında sarı-turuncu ışıl ışıl gördüğümden beri aşık olduğum yegane ziynet eşyası. Bir de boğaz ile ilgili rahatsızlıklarda, tiroidte v.s. boğaz hizasında takılmasının faydalı olduğunu öğrenince* amber bir kolyeye çok heveslenmiştim. Ama Türkiye’de bulmak zor, daha doğrusu çok var ama sahte mi gerçek mi bilmek zor. Polonya ‘da çok bol ve ucuz olduğunu öğrendiğimde hep Polonya ‘ya gitmek istemiştim. Ama bir gün gerçekten gidebileceğimi, hatta ilk yurt dışı seyahatimin Polonya’ya olacağını hiç tahmin etmezdim. Yani anlatmak istediğim, bu takıları süslenmek için değil kehribara aşkla bağlı olduğum için istedim.”
Notlarımın amber ile ilgili kısmı burada bitiyor. Sanırım kendimi ifade edebilmişimdir.
Fiyat konusunda, bir önceki bölümde de söylediğim gibi, Polonya’da enflasyon 0 (sıfır) olduğu için takıların fiyatı değişmemiştir de, bizim paramız değerlendiği! için, o zaman 500-tl olan takılar bugünkü parayla 1400-tl. edecektir. Zaten takıları aldığımızda esas para tutan kısım amber değil altın olan kısımları (kolye için) demişlerdi.
Şimdi bizim günümüze geri dönelim:
Takı alışverişinden sonra biraz dinlenmek ve yine başlayan yağmurda dışarda kalmamak için, sevgili XY’nin bugün bile bulabilmiş olmasıyla övündüğü, benim de hak verdiğim, Gdansk’taki tutulabilecek en iyi daireye geri dönüyoruz.
O kadar şanslıyız ki, yağmur yağarken dairemizde pencere kenarına oturup biramızı içebiliyor ve ülkenin en güzel sokağını izleyebiliyoruz. Üstelik dairemiz sokakta öyle güzel bir noktada konumlanmış ki, şehrin bütün sokak müzisyenleri tam dairemizin karşısındaki ağacın altında çalıyor, resmen biri gidiyor, biri geliyor.
Tek handikap 3. katta olmamız ve gün içinde defalarca çıktığımız merdivenler.
Mariacka Kilisesi (St. Mary Bazilikası)
Zaten geneli koyu katolik olan Polonya’nın Roma Katolik kiliselerinden biri olan bu gotik kilisenin içini dolaştık ancak şu anda sizi sıkmamak için tarihçe ve mimarisi hakkında fazla bilgi vermeyi düşünmüyorum.
Özetle, Bakire Meryem’e adanmış bu kilise 1300’lü yıllarda yapılmaya başlanıp 1500’lü yıllarda tamamlanmış. Dönem dönem idaresi farklı ellere geçmiş, tüm şehir gibi de savaştan sonra onarılmış.
Yolunuz Polonya’ya hatta Gdansk’a düşerse, çok büyük ihtimalle Mariacka Caddesi’ne de uğrayacaksınız. Vaktiniz varsa bu kilisenin içinde bir tur atabilirsiniz. Şehre tepeden bakmak için 80mt. yükseklikteki kulesine çıkabilirsiniz (biz çıkmadık).
Gdansk yazısının diğer parçaları için buraya tıklayabilirsiniz.
*Ben, doğal malzemelerin frekanslarına; bizdeki bozulmuş frekansları tekrar doğru frekanslarla uyumlandırarak düzeltebileceğimize yani doğal materyallerin hastalıklara iyi gelebileceğine inanıyorum. Taşlar, tohumlar, denizin sonsuz enerjisini içine çekmiş deniz kabukları v.b. bu yüzden şifalı bence. (Konuyu burada da anlattım.) O yüzden kronik farenjitim için amber bir kolye kullanmak istiyordum. Burada da doğruluğunu başka kaynaktan kontrol etmemiş olsam da, olayı kimyasal olarak açıklayan bir yazı var (Pozitif bilimler okumuş bir insan olarak keşke ben de olaya önce bu yandan bakmış olsaydım 🙂 ).
Polonya’nın en güzel şehri Gdansk caddelerinde bir tur için, aşağıdaki videoya göz atabilirsiniz.
Güncelleme 24 Ağustos 2022 by dengeliyorum