Mitoloji yolculuğunda: Kassandra
Mitoloji, tanrıların gazabına uğrayan ölümlüler
Mitoloji, tanrıların gazabına uğrayan ölümlülerle doludur malum. Bu yazıda onlardan birini, tanrıların aşık olacağı kadar güzel ama lanetlenmiş Kassandra‘yı anlatacağım.
Yunan mitolojisi içinde, Kassandra lanetli bir kahindir. Geleceği görür ama, kimseyi kendine inandıramaz.
Geleceği görme yetisinin ona gelişi 2 türlü açıklanır.
Bunlardan daha çok bilinen ve kabul göreni, Tanrı Apollon‘un Kassandra’ya aşık olması ile başlar. Apollon, Kassandra’ya o kadar aşıktır ki, birlikte geçirecekleri sadece bir gece karşılığında O’na ne isterse verecektir.
Truva Kralı Priamos‘un kız çocuklarından en güzeli olan Kassandra, kendini kahin olmaya adamıştır. Bir tapınakta yaşayan erdemli bir rahibedir. Apollun’un teklifi karşısında ondan isteyeceği tek şey, geleceği görme yetisidir. Çünkü ne kadar bunun için yetiştirilse ve eğitim alsa da bütün görebildiği sadece mevsimlerin dönüşü, gökyüzü olayları, geçen mevsimin durumuna göre ürünlerin bol olup olmayacağı gibi zaten izlenebilen şeylerdir.
Apollon Kassandra’ya istediğini verir, hatta bu yeteneği vermek için O’nun ağzına tükürdüğü söylenir. Fakat Kassandra istediğini aldıktan sonra sözünden cayar ve Apollon’la birlikte olmayı reddeder. Bunun üzerine çok sinirlenen Apollon, verdiği yeteneği geri almaz ama Kassandra’yı, gördüklerine kimseyi inandıramamakla lanetler.
Daha az bilinen diğer anlatı ise şöyledir: Kral Priamos ile Kraliçe Hekabe’nin çocukları olan Kassandra ve ikiz erkek kardeşi olan Helenon için, iki yaşına basmaları şerefine Athena Tapınağı’nın avlusunda çok büyük bir şölen düzenlenir. Şölenin sonunda Kassandra orada unutulur ve herkes dağılır. Ailesi Kassandra’nın yokluğunu fark edip şölen alanına geri döndüğünde, çocuğun kulaklarını yılanların yalamakta olduğunu görür. Efsaneye göre Kassandra’ya, geleceği görme yetisi, bu yılanlardan geçmiştir. Fakat bu anlatış, neden kimseyi inandıramadığı konusuna açıklık getirmez.
Her ne sebeple olursa olsun Kassandra, sözlerine kimseyi inandıramamaktan dolayı, acı dolu bir hayat yaşar.
Mitoloji deyince akla Truva Savaşı gelir…
Mitolojik dönemde Ege Denizi’nin her iki tarafında da aynı tanrılara tapılmaktadır ve karşı yakalarda yaşayan krallar ve soyluların birbirlerindeki tapınakları ziyaret etmeleri çok olağandır.
Sparta Kralı Menelaos bir gün Athena Tapınağı’nı ziyaret için Truva’ya gelir. Truva Kralı Priamos, misafir Menelaos’u, onuruna bir şölen vererek ağırlar. Şarabın su gibi aktığı bu şölende Priamos’un oğullarından Paris de bulunmaktadır. Söz dönüp dolaşıp Menelaos’un karısı Helen’e gelince, onun dünyanın en güzel kadını olduğunu duyan Paris’in aklı gider.
İlerleyen günlerde Truvalılar, Yunan topraklarında yer alan ve en büyük kahinlerin olduğu Delhi Tapınağı’na gitmek için gemiler yaparlar. Paris de bu gemilerde gidenlerin arasındadır.
Gidenlerin amaçları arasında, Delhi’deki kahinlere danışmak kadar, yıllar önce bir ganimet gibi Egine (Ageina) Adası’na gelin giden Priamos’un kızkardeşi Hesione’yi geri getirmek de vardır.
Dönüşte ne olduğunu tahmin etmek zor değil. Paris, güya sırf Hesione’yi geri alamadığı için yerine Menelaos’un güzeller güzeli karısı Helen’i kaçırmıştır.
İşin garibi; Truva’ya kaçırılan Helen’i hiç bir Truvalı görmez.
Bir rivayete göre Paris Truva’ya geri dönerken, Helen’i Mısır Kralı’na kaptırır. Ama bu durum, Yunanların bir ordu kurup Mykene kralı ve aynı zamanda Helen’in erkek kardeşi olan Agememnon’un önderliğinde Truva’ya saldırmalarına mani değildir.
Yine bir rivayete göre aslında Helen diye biri yoktur. Yunanların esas amacı Hellespontos yani Çanakkale Boğazı’nı ele geçirmektir.
Kassandra bilir ama…
İşte Kassandra daha en başından yani Paris gemiden “Helen” diye battaniyelere sarılı, yüzü görünmeyen birini indirdiğinde olacakları görür. Sağda solda sık sık “biz bittik” diyen Kassandra’ya, önceleri herkes güler.
Sonra Yunan donanması denizde belirince, askerlerin ve halkın maneviyatını kırdığı için Kassandra’ya ilk önce kendi kral babası Priamos düşman olur.
Truva Savaşı’nda şehrin düşeceğini bilen Kassandracık ne yaparsa yapsın; babası Priamos’u da kardeşi Paris’i de, Helen’i Yunanlara geri vermeye ikna edemez.
Belki de gerçekten Helen diye biri yoktur. Helen; her iki taraftaki kralın, askerlerini bir arada tutabilmek adına, sözde namuslarını korumak bahanesiyle birbirlerinin ellerinden almaya çalıştıkları, paylaşılamayan bir yalandır belki de.
En sonunda savaş başlar. Yıllar boyu sürer. Ölümler, yıkımlar, acılar dillere destan olur. Ve şair Homeros’un İlyada’sı sayesinde, bugüne kadar gelir.
İlyada erkek gözüyle söylenmiş bir destandır. Bütün bunlar olurken en çok acıyı çekenin kadınlar olduğundan pek bahsetmez.
Neyse ki 1982’de, Christa Wolf adlı bir kadın yazar, Kassandra’nın gözünden Truva Savaşı’nı anlattığı bir roman yazar. Onun sayesinde, esas kahramanların birbirini kıyasıya öldüren erkekler değil, her şeye rağmen hayatı kutsayan kadınlar olduğu, sonunda dile getirilir. Söz konusu roman ile ilgili detaya buradan ulaşabilirsiniz.
Kassandra’nın laneti yüzünden kimseyi olacaklara inandıramayışı savaşın sonunda da devam eder. Artık her iki ordu da bitap düşmüş, çok kayıp vermiştir. Yunanlar sözde gemilerine binip ülkelerine dönmeye karar verirler. Giderken geride tanrıça Athena Tapınağı’na hediye olarak kocaman bir tahta at bırakırlar.
İşte Kassandra kimseyi bu garip tahta atı şehir surlarından içeri almamaya ikna edemez.
Truvalılar, Yunanların kendi istekleriyle onlara bir ganimet bırakmasına sevinmiştir. Gece olup da Agamemnon’un askerleri tahta attan bir bir çıkar. Yıllarca fethedilemeyen Truva, bir anda düşer.
Kassandra’nın sonu
Truva düşer düşmez tornistan eden Yunan gemilerinden inen Agamemnon, güzeller güzeli Kassandra’yı kendi için esir alır.
Bir yığın ganimetin yanında, yüzlerce esir kadın ve köle dolu gemileriyle ülkesine geri dönen Agamemnon’u, aslında kötü bir sürpriz beklemektedir. Kassandra bu sürprizi bildiği halde Ege Denizi’ni geçtikleri yolculuk boyunca tek kelime etmez.
Zaten söylese de kimse inanmayacaktır.*
Agamemnon’un memleketinde bırakıp Truva’ya savaşmaya gittiği karısı Kraliçe Klytemnestra, yokluğunda Aigisthos ile sevgili olmuştur. Bununla da yetinmemiş, sevgilisiyle birlik olup Kral kocasına bir tuzak kurmuştur:
Agamemnon’u, muzaffer olduğu Truva Savaşı’ndan döndüğü daha ilk gece öldürürler. Beraberinde Agamemnon’un yanında getirdiği gemiler dolusu esir de aynı kaderi paylaşır. Ve tabii sevgilisi yapmak için seçtiği Kassandra’yı da yaşatmazlar.
İste Kassandra için en zoru da, karaya basınca öleceğini bile bile yaptığı o gemi yolculuğudur.
Mitoloji seviyorsanız, sitemizdeki diğer mitoloji yazılarını okumak için buraya tıklayabilirsiniz.
Not:
Bu yazıdan sonra izlediğimiz iki filmde, Murphy Kanunları gibi, Kassandra’nın Laneti de çalışıyor.
Don’t Look Up ve Bak Kim Döndü (Er ist wieder da) filmlerinde olacakları görmesine rağmen kimseyi ikna edemeyen karakterlerimiz var.
Kassandra Sendromu
Şükür şimdi değil ama bir kaç sene önceye kadar adı Kassandra Sendromu olarak geçen sendromla boğuşuyordum. Gerçi o zaman böyle bir sendrom olduğunu bilmiyordum. Sürekli bir felaket olacağını düşünmek, buna kimseyi inandıramamak -adını mitolojiden alsa da- aslında psikolojik kökenli bir sorun. Öyle gizemli güçlerle, kahinlikle falan alakalı değil.
Anksiyete (kaygı) bozukluğu yaşıyorsanız, aklınızdaki felaket senaryoları herkesin normal bulduğundan fazladır ve size deli gözüyle bakarlar. Tabii ki öngördüğünüz tatsız durumlara da inanmazlar. E bu kadar kaygılı olup her konuda kötü senaryo yazınca, arada ufak tefek bazılarının tuttuğu da oluyor haliyle. O zaman diğerlerinin gerçekleşeceğine dair inancı da artıyor kaygılı bireyin. Yani bir nevi kısır döngü.
Kendimden örnekler şöyle:
- uçaktayız ve çok garip sesler geliyor (çünkü sanki uçak mühendisiyim) ama başta yanımda oturan olmak üzere kimse sıra dışı bir şey olduğunu düşünmüyor…
- bence ilk depremde evimiz yıkılacak ama hangi komşu inanır?
- zaten çok hasta olduğuma da kimseyi ikna edemiyorum…
- hatta, “Feribot su alıyor, bunu neden benden başkası görmüyor, batıyoruz işte! anlatabildim mi?
Nasıl yendim?
2018 seçimlerinden bir kaç ay önce, seçim sonuçlarını kaldıramayacağımın farkına vardım ve 5 sene öncesinde doktorun depresyon teşhisiyle verdiği fakat kullanmadığım antidepresandan alıp kullanmaya başladım.
Terapiye gitmedim ama terapi adına gerçekten çok okuma yaptım.
Uzmanların önerdiği ya da benim kendi kendime keşfettiğim pek çok teknik uyguladım.
Şimdi çok şükür bir yerden bir yere dizlerim titremeden gidebiliyor, asansöre bile binebiliyorum. Girdiğim her ortamda, “deprem/yangın halinde çıkış planımız nasıl olmalı?” diye düşünmüyorum.
Hayattan zevk almaya başladım. Korkuların içinde yaşamak öyle zordu ki… Evet kriz var, pandemi var, temel hak ve özgürlüklerimiz bile kısıtlı ama, artık ortalamadan daha fazla etkilenmiyorum. Bu ortamda o halimle olsam hala yaşar mıydım bilmiyorum ya da en azından ona yaşamak denir miydi?
Güncelleme 29 Ocak 2022 by dengeliyorum