İyi hissetmek – Kış Çemberi Bölüm-1
Bir önceki yazımda Doyumlu Hayat Çemberine katıldığımı, gerçekleşmesini istediğim hayaller, mutlu olmak ve iyi hissetmek adına yapabileceklerim üzerine çalıştığımı anlatmıştım. Çok fayda gördüğüm için de, Kış Çemberi yeni bir eğitime kayıt yaptırdığımı, her dersten sonra kendimdeki değişme ve gelişmeleri size aktaracağımı söylemiştim.
Geçen Çarşamba Arzu ve Deniz’le 6 hafta sürecek Kış Çemberinin 1. Haftasını geride bıraktık. Neler oldu, ben neler idrak ettim, size biraz anlatmak istiyorum.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, Arzu ve Deniz, çemberlerimize eğitim değil “KOÇLUK” ve haftalık zoom buluşmalarımıza da ders değil “OTURUM” tabirlerinin kullanılmasını tercih ediyor. Hatta bir araya geliş amacımızı problem çözmek değil, istediklerimize ulaşmak olarak görmemizi söylüyorlar. Çünkü amaç, bir noktada fazla kurcalayan, dır dır eden, bize bir türlü rahat vermeyen zihnimizi bir nebze de olsa devre dışı bırakabilmek.
Zihni devre dışı bırakmanın elbette bir amacı var. Adım adım açıklayacağım.
Çabasız Yaratım:
Biz bu ilk hafta Çabasız Yaratımın adımları üzerine çalıştık. Çabasız Yaratım, bazen aklımızdan geçen bire bir gerçekleştiğinde “ne temiz kalbim varmış, istedim, oldu” dediğimiz zamanlar olan, dilediğimizin şaşırtıcı bir şekilde aynen olması durumu.
Peki bunu bilinçli yapabilir miyiz?
Evrene sipariş verebilir miyiz?
Aslında EVET!
Arzu ve Deniz bu hafta 6 dilimli bir çember üzerinde bize bunu açıkladı.
Çabasız yaratım, “iyi hissetmek”ten geçiyor.
Çok genel haliyle ilk iki adımı şöyle bir şey:
Bunun için ne istediğimizi bilmek, isterken veya “sipariş ederken” kendimizle hizalanmak, sonra da üzerinde fazla düşünmeden aslında istediğimiz anda gerçekleşen şeyin, bize sonuçlarını gösterdiği ana kadar enerji alanımızı uygun tutmak, kendimizi iyi hissetmek gerekiyor.
Elbette biz bunun üzerinde detaylıca çalıştık, metodlar öğrendik. Özellikle kendimizle hizalanma ve enerjimizi yüksek tutma kısmında mutlu olmak ve az önce bahsettiğim zihnimizi kısa süreler için de olsa arka plana atabilmek, önemli.
Ben bu yazıyı yazmadan önce bir hafta kadar bekledim çünkü çember sırasında olduğu kadar sonrasında da insan bir şeyler fark etmeye devam ediyor. Zaten Arzu ve Deniz bize bu hafta üzerinde düşüneceğimiz birkaç konu da verdi.
İyi hissetmek:
Bunlardan biri, kendimizi iyi hissetmek üzerine çalışmamızdı. Malum, siparişlerin gerçekleşmesi için buna ihtiyaç var. Henüz çember devam ederken benim de arkadaşlarımın da fark ettiğimiz şey:
Kendimize tanımlı zamanlarda, yani o zamanın sadece bize ait olduğunu bildiğimiz, başkasının bizden bir şey beklemediği zamanlarda, yavaş yavaş, suçluluk hissetmeden, acele etmeden yaptığımız şeylerin bize keyif verdiği.
Bu noktada sonradan düşününce şunu buldum:
Son yıllarda biliniyor ki; multitasking olayını beceremiyoruz, yani aynı anda birden fazla şeyi yapamıyoruz. Yaptığımızı sandığımız anlarda, aslında beynimizi mütemadiyen bir işten diğerine geçmeye zorluyoruz. Hatta bu geçişlerde daha çok zaman kaybına neden oluyoruz.
Ben genelde işlerimi listeleyerek adım adım gitmeyi seven bir insanım. Ama fark ettim ki, ne kadar tek tek yapıyor olsam da, aklımdan bir sonraki işi geçirmeyi bırakmadığım için tam monotasking de yapmıyorum.
Halbuki biraz önce bahsettiğim o kendime tanımlı anlarda diğer her şey duruyor. Sadece yaptığıma odaklanıyorum ve keyif alıyorum.
Peki kendime tanımlı olmayan anlarda zihnimden farklı işleri geçirmek beni strese sokmaktan başka bir şeye yarıyor mu? Hayır…
Öyleyse neden yapıyorum? O zamanlar kime tanımlı? Geçen benim hayatım değil mi? Onlara neden sahip çıkmıyorum?
Sahip çıkmak için neler yapabilirim?
Çarşambadan beri bunun üzerinde çalışıyorum. Bence bunu anlamış olmak bile etkili oldu. Bir de fonda sevdiğim bir parça çalıyorsa, o anları daha çok keyif almak-iyi hissetmek anları olarak görüyorum.
Ayrıca çemberdeki arkadaşlarımdan birinin söylediği: kendine ve etrafına özen gösterme, güzelleştirme özelliğine açıkçası çok özendim ve bunu yaparak da aldığım keyfi arttırabileceğimi fark ettim. Çünkü insan özenli bir ortamda olduğunda yaptığı işi de daha özenle yapar, böylece daha çok “anda” kalır. Ortamda hoş bir koku, belki bir mum v.b. basit unsurlarla daha mutlu olmak mümkün.
Direnmemek:
Yine enerji alanımızı istediğimiz bize ulaşıncaya kadar temiz tutmakla ilgili bir çalışma da, ilk kez bir önceki videomda bahsettiğim Doyumlu Hayat Çemberi’nde öğrendiğim Sedona Yöntemi ile Let Go/Bırak Gitsin çalışmasıydı. Deniz bize, direndiğimiz, sıkı sıkı tuttuğumuz ama aslında bize acı veren şeylerden bir anlığına da olsa kurtulmayı deneyimletti. Bırakmanın da sporla gelişen kaslar gibi olduğunu, gittikçe daha kolay bırakır hale geleceğimizi söyledi.
Ben bu egzersizi çok seviyorum. Genelde günlük hayattaki olaylara fazla takılmam, bir şeyler için ille de olsun diye uğraşmam. Dolayısıyla karşıma bırakacak çok fazla konu çıkmıyor. Ama temel duygum olan suçluluk duygusunu ve onay ihtiyacını bir anlığına da olsa bırakmak, iyi hissetmek için birebir.
Evrene sipariş vermek:
Çemberde fark ettiğim bir diğer konu da sipariş verirken kendimizle hizalanma anları dediğimiz anlarla ilgiliydi. Ben bu ana, şükrederek ve bazı olumlama cümleleriyle geliyorum. Kendimi güvende ve iyi hissetmek, bazı kapıları açıyor…
Mesela şöyle:
Çok şükür sağlıklıyım. Sevdiğim herkes sağlıklı. İstediğim her şeye sahibim. Evren beni seviyor ve bana her gün hediyeler veriyor. Her gün güzel sürprizler ve iyiliklerle karşılaşıyorum ve bunları kabul ediyorum. Bolluk ve bereket içindeyim. Seviyor seviliyorum.
(Bunları söylerken gerçekte böyle olması gerekmiyor, örneğin ödeyemediğim fatura da olsa, hasta da olsam, böyle söylüyorum, zaten söz ağzımdan çıkınca ona inanıyorum, işte zihnimiz de onca kibirine rağmen aslında böyle şapşik bir şey ve mutlu olmak, iyi hissetmek bu kadar kolay. Sizin zihniniz benimkinden daha az şapşikse, siz söyler söylemez inanmıyorsa tekrar edin, inanıncaya kadar, 5 sefer, 10 sefer, gerekirse 20 sefer, sonunda inanacak, bilim böyle söylüyor)
Sonra dilek kısmına geçiyorum:
“Birbirimize iyi geldiğimiz, karşılıklı olarak birbirimizi beslediğimiz sağlam arkadaşlıklara sahibim…
Hoop ertesi gün instagramda Doyumlu Hayat Çemberi diye bir reklam görüyorum. Hemen katılıyorum. Sonra müthiş insanlarla tanışıyorum. Günler sonra bir de bakıyorum ki sipariş ettiğim arkadaşlarım onlarmış. İşte bu kadar basit…” bunu daha geçen ay yaşadım…
Şimdi aklımı kurcalayan bir soru: ne isteyeceğim. Daha önce kitapları çok okunan bir yazar olmak istedim. Bir köpeğim olsun istedim.
Bakıyorum da hep sevilmek istemişim.
Zaten hayatta tek istediğimiz bu değil mi?
O güzel elbiseleri, kariyeri hep daha çok beğenilir/sevilebilir olmak için istemiyor muyuz? Hatta çocuk sahibi olmayı bile…
Peki ya sevilmek için bunlara ihtiyacımız yoksa? Ya sadece var olduğumuz için sevilmeye layıksak? Zaten seviliyorsak? Tek ihtiyacımız, kendimizi sevebilmekse?
Ben sevilmek, mutlu olmak ve iyi hissetmek üzerine biraz daha düşüneyim.
Buraya kadar okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Önümüzdeki 5 haftanın bendeki açılımlarını görmek için sitemizi takip etmeyi unutmayın.
Kış Çemberi 2. hafta, 3. hafta ve 4. hafta geldi bile…
Birlikte öğrenmek, birlikte gelişmek dileğiyle…